yeniden başlasak mı?

1 Ocak 2008 Salı

Nasıl güzel bir dua...

Yeniyıl kutlaması içi bir dostum göndermiş.
Öyle güzel ki... buraya da yazayım istedim.
Belki siz de okursunuz da... dualarınız gerçek olur diye :)



Bu yeni zamanda... Sevdigim ,sevmis oldugum kim varsa, kendim de dahil, sevebilecegim herkes de dahil ...

Sagligi iyi olsun. Kalbi ritmini calsin. Yanaklari kiraz pembesi, dudaklari bal olsun. Teni sicak kalsin, enerjisi disina tassin. Cigerlerinden nefes,midesinden gurultu, bacaklarindan guc eksik olmasin. Kani bol olsun,damarlarinda donup donup dolassin.

Sevdikleriyle birarada olsun. Kolu kollarina degsin, gozu gozlerinin icine baksin. Laflari birbiriyle baslasin. Nesi varsa, bolusecek biri olsun; nesi yoksa, bulup getiricek biri olsun. Bu birileri az ama oz olsun. Bazilari dunyada tek olsun. Sevgisinin tamamini harcasin. Harcasin ki, ona buyuk bir miras kalsin.

Sevmekten bikip usanmayacagi biri olsun. Onun yeri ayri olsun. Onu soysun,basucuna koysun ama yalan uydurmasin. O herseyine, her haline tek tanik olsun. Bir hareketiyle gulduren, bir hareketiyle aglatan olsun. Duygularin hepsi onda olsun. Kalbi buna teslim olsun. Butun sarkilar onu anlatsin. Asik olsun, sirilsiklam olsun. Kurumasin.

Yapmaktan bikip usanmayacagi bir isi olsun. Basarinin gercek adinin bu oldugunu unutmasin. ibadet eder gibi, bu kesfini hergun yeniden kutlar gibi, onu yapip dursun. Yaptikca daha iyi yaptigini gorsun. Daha iyi yaptikca bunu baskalari da gorsun. O baskalarinin bunu gordugunu, dis gozuyle gorsun, ic gozuyle isine baksin.

Nesesi bol olsun. Kendini mutlu etsin, durduk yere neselenmek nedir bilsin. icinde birsey durup durup ziplasin. Duyduklari, gordukleri onu gidiklasin, kahkaha attirsin. Gurultu cikarsin. Sacma seyler soylesin. Cocuklukta en simardigi ana, sik sik gidip gelsin. Nereye gidip geldigi bilinmesin.

Degistirmek istedikleri degissin. icte ve dista, iyi gunde ve kotu gunde tadilat yapsin. Eskilerini atsin, ruhunu havalandirsin. Kapida hep kamyonu dursun. Diledigi yere tasinsin. Kendinden tasinmak isterse, icindeki guc, disindaki sevgi ona yardimci olsun. Bilegi, butun aliskanliklariyla, bagimliliklariyla guressin.

Birsey ona surpriz olsun. Gunlerinden birgunu, bir pakete sarili olsun. Acilinca, icinden hic beklemedigi guzel bir haber ciksin. Bu gun ucyuzaltmisbes'ten herhangi biri olsun. Oylesine bir pazartesi, arkaya kavusturdugu ellerinde, unutulmaz bir sali saklasin. Oyle tahmini mumkun olmayan birsey olsun ki bu, hayatin zekasini anlatsin.

Bir hayali gercek olsun. Bir hayale gozunu yumsun. Pesinden kosup, onu sobelesin. Hayalini kendinden saklamasin. Bir cizgi filmde oldugunu, herseyin mumkun oldugunu unutmasin.

Bu duayi okusun. Kendi sesiyle duysun. Duasi gercek olsun. Her kelimesine sukretsin. Tek satirina nazar degmesin.
Amin....

Yeni yıla GÜNAYDIN!



Çok az yılın ertesini, yani bu günü hatırlıyorum.
İz bırakanları oldu elbette...
Yarına faydası dokunur belki diye saklanan izler bir kısmı,
Bir kısmı da aslında unutulsa ne güzel olur cinsinden.
Hepimizin yıl sonları gibi aslında.





İşte onlara, yıl ertesi diyorum artık, bu gün itibariyle.


Bu sabah ise... yeni yıl :)
Yeni umutlar, yeni sevinçler, yeni mutluluklar...
Ve... başlangıçlar.
Çok b.ktan bir dünya, biliyorum elbette.
Ama yeni doğan çocuk için beslenen kadar umut doluyum bu gün.
Karamsar değilim...
Çünkü karamsar olmak gibi bir lüksüm, böyle bir hakkım yok.

En sevdiğimden, canımın içinden uzaktaydım...
Oysa, O, o kadar yakınımda, hatta o kadar içimdeydi ki.
Cıvıl cıvıl sesi vardı kulaklarımda bütün gece.
Ben... elbette önemliyim, ama O daha önemli benim için.
İşte O'nun için, O'na bırakacaklarım için... karamsar olmaya hakkım yok.

Bir gün önce, O'nun yaşlarında 11 çocukla beraberdim.
Birlikte yollarda yürüdük, bize taklılanlara takıldık biz de...
Tiyatroya gittik... beğenmedik şikayet ettik.
Karnımız acıktı, bir güzel yemek yedik.
Lunaparka gitmeye de niyetliydik ama, gece ve soğuk engel oldu bize.
Annelerinden uzaktı 10'u. Benim kuzum gibi tıpkı.
Elleri, ayakları titriyordu da, belli etmek istemiyorlardı.
Sonra, efelenmeye bile kalkıştılar, acemice:)
Ne güzeldi hepsi... ne güzeldi yürekleri...
İşte Onlar için de karamsar olmak gibi bir lüksüm yok.

Bu sabah güneş vardı odamda :)
Beni güneş uyandırdı.
2008'in sabahını güneşle karşıladım,
Vedasını da güneşle yapacağım.

İyi ki yaşandın 2007... her şey için teşekkür ediyor ve seni yolculuyorum,
içinde benim olmadığım bir başka boyuta.
Artık ben 2008'le birlikte "yaşam" boyutundayım :)
Sevginin, umudun, güzelliklerin, huzurun... ve bunları getirecek tüm başlangıçların boyutunda.

30 Aralık 2007 Pazar

29 Aralık 2007 Cumartesi

8 sayfa yazı... pek hoş. Çok işe yarar eminim!

Öfkem dinmişti... yine köpürmeye başladım gecenin şu saatinde.
Tellibağ'a rağmen, ayaktayım hala.
Saat 05:04... bu yazının da 1/8'i bitti...
Sınırlar var ya, her şeyde olduğu gibi.
Bunun da sınırı 8 sayfa.
Çift satır aralıklı, arial... vs. vs.

Oysa... o kadar vahim ki durum.
Dönüp işime baksam ya... daha 7 sayfa var... ama yok...
Ben başka bir şey yazmak istiyorum.

Yıl doksanların sonu, tam hatırlamıyorum şimdi.
Şu arşivime bir göz atsam günü gününe de söylemek mümkün, ama gerek yok o kadar ince ayara.
Haydi deyin ki 1999.
Helal'in tanımını yapmak için kullandığımız şey, anne sütü.
İşte o'nun çevresinde dönen dolaplar gecenin şu saatinde bahse konu.
Anne sütünün yerine; süslenip, püslenip, allanıp pullanıp... hatta kimi satılmış otoritelerce baş tacı edilen....
Reklamları yafta yafta, gazetelerin, dergilerin renkli sayfalarını süsleyen...
Marketlerde bulgurların, nohutların yanında satılan...
Anneye, "senin sütün yetmezse, bak bu var, hem de senin çocuğunu şöyle korur, böyle büyütür, şu kadar akıllı yapar, bu kadar değerli yapar" şeklinde; yaldızlı mı yaldızlı, ama bir o kadar boş laflarla reklam edilen, pazarlanan mamalar.

Neyse, mamalar ne hoş ya da boş şeylerdir... kime ne kadar gerekir... anne sütüne ne kadar benzer... hele hele onun yerine nasıl kullanılır... vs. söyleyecek çok laf var.
Sonraki bir gece yarısı onları da yazarım.
Şimdi ki bir anı yalnızca.

Evet efendim, yıl 1999.
Bu mamaların pazarlanması ile ilgili bir yasa hazırlanıyor.
Sağlık bakanlığı toplamış bir grup "bir bilen".... Hepsi hekim de değil, kimler yok ki içinde; beslenmeciler, hukukçular, medya mensupları, reklamcılar, tarım bakanlığından temsilciler ... bir sürü insan, daha unuttuklarım vardır içinde.
Herkes tek bir ruhla çalışıyor. Ruh; çocuklar için doğru bir şeyler yapma çabası.
Bir taslak hazırlanıyor...
Taslak elbette, üzerinde daha çok yazılıp çizilecek...
Sağlık Bakanlığının yetkilisi bir öngörü bekliyor her bir katılımcıdan; Sizce bu yasa ne zaman hayata geçer?
En uzun süreyi ben vermiştim... 2 yıl.
"Hımmmmm, ne kadar karamsarsınız b. hanım! " deyivermişti o yetkili, "en fazla 1 yıl sonra, halledeceğiz bu işi".
"Yanılmış olmayı o kadar isterim ki", demiştim.

Offfff, tanrım, yanılmış olmayı o kadar isterdim ki.
Deyin ki yıl 1999'du (belki daha da önce, ama daha yakın değil)...
Ve bu gün 2008'in arefesindeyiz.
Yasa yok!
Yasa bekliyor!
Reklamlara müdahale edilemiyor!
Mamalar raflarda!
Mamalar bebelerin biberonunda!
Anasının sütü memesinde kalan...
Anasının sütü yerine;
Mamayla beslenen bebekler daha çok hastalanır, biliyorum, dünya biliyor!
Mamayla beslenen bebekler anneye daha az bağlanır, biliyorum, dünya biliyor!
Mamayla beslenen bebekler daha kolay ölür, biliyorum, dünya biliyor!
Ve mamalar nohut gibi, pirinç gibi satılıyor, bayrak bayrak reklamlarla.

Ve... şimdi benden 8 sayfa yazı bekliyorlar.
Nasıl yapalım da anne sütüyle beslenen bebek sayısını artıralım diye.

Öfkeliyim... hem de ne öfke!

28 Aralık 2007 Cuma

Bu gün öfkeliyim kendime

Bu gün öfkeliyim. Öfkem kendime.
Kapıdan girerken özür diledim, evdeki vatandaştan.
Her zamanki gibi halının üzerinde yuvarlanarak karşıladı beni.
Ama özrün nedenini o da anlamış olmalı ki, alışık olduğum üzere ayaklarıma dolanmaktan vazgeçip, kaçtı gitti bir yerlere.

"senden özür diliyorum, bu gün seni üzebilirim, ama bu senin suçun değil, ben öfkeliyim" dedim ona.
Biliyorum, biraz abartmış durumdayım şu iletişim becerisi denen şeyi.
Ama iyidir böylesi, ötekisinden... hele bir de öfkeli isen... hele bir de öfken kendine ise.

Gereksiz zaman kaybı... işte şu, saniyenin önemli olduğu zamanlarda bir yarım günü puffffff ... harcayıvermek.
Bu, ben işte, sabahlamak pahasına... aklına geleni, sırf aklına geldi diye yapmaya kalkışmak.
Bu gece de, yarın gece de, hatta bir kaç gece daha... sabahı edeceğiz demek ki :(
Hatta belki yılbaşı gecesi.

Gereksiz anlayış... kim neyi hak etti diye düşünmeden, buyurun siz önden deyivermek.
Sonra kurum kurum, salına salına ve hatta yaylana yaylana lütfeden kendini bilmezler.
Üstelik tümü de kadın bunların.
Hani sırf kadın diye, ayrıcalık bekleyen tiplerden.
Offff tanrım...

Gereksiz, anlamsız, üstelik de hiç bir işe yaramayacak, başından sonunun belli olduğu cinsten bir beklenti...
Ama haksızlık da yapmamalı, bir zamanlar çok işe yaramıştı kendileri, ne işe yaradıklarını bilmeden :)
Yine de, yine de... öfkeliyim kendime...

Oysa bu güne ait güzel şeyler de vardı.
Yetmedi, bu gün için.
Yarın büyüklerle... sonraki gün küçüklerle.... dostlarla birlikte.
Eminim yeterler :)

Ya da yarını beklemeden bir şişe tellibağ... çözer herşeyi :)
Ah tanrım, biliyorum... bu da zaman kaybı yine...
Günün yarısı gitti, gece de gitmeye çoktan hevesli.
Ama gereksiz mi?
Asla.... aklımı dinlemiyorum :)
Bile bile... dinlemiyorum :)
Afferim bana.


Sahi... ben kime öfkeliydim?

24 Aralık 2007 Pazartesi

Çalışma kampı, pardon bayram :) bitti!

Bir heves, 4,5 gün... oooo bir uzun, bir uzun !
Nasıl da hem çalışılır, hem dinlenilir, hem eğlenilir, hem....
Vay be, bunca yaşa rağmen, ne büyük yanılgı yarabbim.

Yalnızca çalışılır kısmı bile tam olmadı.
Oysa tam bir çalışma kampıydı.
Yemek bile yapılmadı, buzdolabının kıyısında köşesinde kalıverenlerle karın doyuruldu, o kadar.
Yani çalışma kampı, karın tokluğuna... yerseniz!
Yedik :(

Çok da kötü değildi canım.
Şimdi işlerin yarıdan çoğunu yeni haftaya taşırken biraz pesimist bir ruh hali söz konusu hepsi bu.

Aaaa.. bu arada, tüm bu yazıya çiziye vesile olan fikre çentik olmak üzere de bir şeylere başlandı.
Sorumluluklarımız !

Ben şu andaki sorumluluklarımı da göz ardı etmeden keseyim bu yazıyı.
Sorumluluk çok, malum :)
Uygun zamanda - artık bu sayfanın bir ortağı daha var ya o bakımdan - devam ederiz efendim.

20 Aralık 2007 Perşembe

Yaladığım mürekkebin hakkı için (1)

Buyurun, bir de "bu şekil" yazayım istedi şu tatlı canım.
Elbette hayırlı bir şeylere vesile olsun diye...
Bu bayram gününün ilk saatlerinde aklıma düştüğüne göre... vardır bir hayrı, inanın bana :)

Peki şimdi, nedir "bu şekil"?
Efendim, "bu şekil", yaladığım mürekkebin hakkını vermek üzere yazılacak kelamlardan ibarettir.
Benim burada sizlerle paylaşacaklarım, genel olarak "kadınlar neyi iyi bilir" başlığının altında sıralanan bilgilerle, maharetlerle, tüyolarla, triklerle asla ve asla alakalı şeyler değiller.
Hani yemekler-içmekler, kesmekler-biçmekler, gezmekler-tozmaklar, erkekler-kadınlar, alışlar-verişler vs. vs. değiller.
Bunlar hakkında da az biraz bilgim vardır gerçi, ama eminim sizler benden daha bilgilisinizdir, daha deneyimlisinizdir...
Korkarım bu konularda büyük laflar ederim de kızdırırım siz.

Benim sizlerle burada paylaşmaya niyetlendiğim şeyler, kadın-erkek, işinin ehli her insanın, işi ile ilgili konular kapsamında, hepsi bu.
Mezun olduğum okullar, girdiğim sınavlar, yazdığım yazılar, kitaplar....
Adımın başına eklenen heceler vs. vs. hiç önemli değil.
Önemli olan hani "şunu siz de bilin, bi gün, bi yerde işinize yarar belki" babından, hayra niyet bir şey yapmaya çalışıyor oluşum.

Bilmem, aslımın çocuk oluşu, güveninize engel teşkil eder de, burun kıvırırsınız yazacaklarıma...
Bilmem, aslı çocuk olanın dedikleri daha değerlidir sizin için de, hiç olmazsa bir bilene daha sorup, dediklerimi kulağınıza küpe edersiniz.
Bilecek sizsiniz, ben bilmem.

Ve gelelim bu bab'da diyeceğim ilk şeye, vereceğim ilk bilgiye;
Biraz evvel, gezinirken - ki sanmayın keyfimden - rastladım bu bilgiye.
"Bu şekil" yazmayı da aklıma getiren bu oldu.
Bilgi doğrudur... bilinse iyidir, derdi olana derman olur...
Gençlerin ne de çok canını sıkar yüzlerindeki sivilceler.
Onlarla oynamak, sıkmak, patlatmak...
Ertesi gün suratının ne hale geleceğini düşünmeden taşlı tarla gibi davranmak...
Tam gence, "delikanlı"ya göre bişey elbette.
Eh biz de gençtik, gençleri de biliriz.

Her neyse... gençlerin cildindeki sivilcelere etkili bir tedavi yöntemi;
Bir antibiyotik tedavisi, 8 hafta, haftada 3 gün alıyorsunuz ilacı.
Araştırmışlar, % 90 iyileşme sağlamış :), ilk 4 haftada üstelik.
Eh pek fena bir başarı sayılmaz bu konuda.

Bu bilgiye güvenmek... hekiminize soracaksınız, elbette!
İlacın adı.... hekiminizden öğreneceksiniz, elbette!
Tedavide başka ek uygulamaları.... yapacaksınız, elbette!

Peki hekiminize ne diyeceksiniz de bilecek hekim benim neyi anlatmak istediğimi;
işte bu bilginin web adresi: http://www.medscape.com/viewarticle/566940_1

Eğer hekiminiz burun kıvırırsa buna, ya da zahmet edip bu makaleyi okumadan daha, ben daha iyi bilirim diyorsa...
Artık doğrusunu siz bilirsiniz.

Çok yaygın bir sorunda, üstelik de kafaya çok takılan bir yaşta...
Bir iki kişinin işine yarasa bu bilgi...
Buyurun işte hayır :)